3 Mart 2010 Çarşamba

Sanatın ve Sanatçının Düşmanı

Birtakım sanatçı arkadaşlar sahneleyecekleri oyun için kostüm hazırlıyorlar. Oyuncu, yönetmen, dekoratör falan, hepsinden var birer ikişer. Oyunun adını hatırlamıyorum fakat sefil insanları oynayacaklarından kıyafetlere harap görünüm veriyorlar. Ellerine ne buldularsa (zımpara, taş, keser!!) alıp kıyafetlere girişiyorlar. Sonra keserle pantolon eskiten arkadaş, alışık olmadığından avcuna saplıyor keseri. Ortalık kan revan...

Zaten hastane yoluna çıkacaklar ama gitmeden önce birtakım akıllılar çıkıp yaraya tuz basalım diyorlar. Kimse de "dur yapma!" demiyor. Dikişlik yaraya tuzu basıyorlar. Ne biçim bağırdığı tasavvur sınırlarını zorlar. Hastanede 5 dakikada atacakları dikiş, yaradan tuzu temizlemek yüzünden 2 saati buluyor.

Daha dilindeki deyimlerden habersiz bu arkadaşlar ortaya tiyatro oyunu koyup millete birşeyler sunacaklar. Birşey anlatacaklar. Ama önemli değil. Böyle bir şart aranmıyor. Gerektiğinde eliyle keser tutabilme şartı hiç aranmıyor. Sanatta gerçeklik zaten uzun zamandır aranmıyor. Daha kötüsü, gerçeklikten ne kadar uzaksa, ne kadar soyut, ne kadar muğlaksa o kadar sanatsal.

Hiç yorum yok: